1904-1905, Rusya(Devrimci Durum) :
1861 yılında
toprak reformu gerçekleştirilir. Çarlık, köylü isyanlarını kısmen bu
tedbirlerle önler. Reformcu Çar II. Aleksandr, 1881 yılında Narodnikler
tarafından öldürülür. Yerine gelen Çar III. Aleksandr, 1861 yılından beri
geliştirilen bir dizi reformu da askıya alarak Rusya’yı tam bir terör devleti
haline getirir. Küçük çaplı gösteriler dahil her türlü basın ve örgütlenme
özgürlüğünü sert tedbirlerle bastırır. Günlük yaşam Rus köylüleri, işçileri,
öğrencileri için bir cehennem azabına dönüşmüştür. 1894 yılında III. Aleksandr
ölünce yerine oğlu II. Nikolay geçer. Daha önce basılmış romanlar, denemeler bile
toplatılır. Rus liberallerine ve sosyalistlerine (ilericiler) karşı inanılmaz
bir baskı dönemi başlamıştır. İçte bunca
sorun varken 1904 yılında Japonlar , savaş ilan etmeden Rus donanmasına
saldırır. Yaklaşık bir yıl süren Rus-Japon savaşı ABD’nin aracılığıyla barışla
noktalanır, ama savaşın kaybedeni Rusya’dır. Savaşın sürdüğü yıl liberaller, ilericiler ve sosyalistler, demokrasi ve
daha fazla özgürlük talebiyle sokaklara inerler. Nihayet yoğun gösteriler, mitingler, yürüyüşler sonucunda
çarlık, yerel meclislerin yetkilerini genişletme, basın özgürlüğünü garantiye
alma ve işçilere sağlık sigortası gibi bazı hakları genişletir. Ama henüz çok
partili bir seçim sürecine girilmemiştir. Birçok siyasi parti çarlık
kanunlarına göre yasa dışıdır. Buna RSDİP dahil… Saint Petersburg’daki fabrika
işçilerinin grev kararı almasıyla Rusya’nın dört bir yanında ekmek, iş, adalet
talepleri yükselir. Çarlık, küçük reform sözlerine rağmen gösterileri önleyemez.
Devrimci durumdan istifade eden RSDİP, SR gibi sol oluşumlar Rusya halklarını demokrasi ve devrim talebiyle
sokağa döker, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvenceye alınması, çok
partili sistem, çalışma hayatının işçiler lehine düzenlenmesi, basın
özgürlüğünün anayasal garantiye alınması gibi talepleri çarlık, bastırma yoluna gidecektir. Devrim ve
demokrasi dalga dalga yayılacaktır.
Sonuç: Ekim 1905’te Petersburg Sovyeti ilanı ile devrim ve demokrasi mücadelesi doruğa ulaşır. Petersburg manifestosunu çar da imzalamak durumunda kalır. Sonrası, birinci dünya savaşı, demokrasi denemeleri ve devrim…
Sonuç: Ekim 1905’te Petersburg Sovyeti ilanı ile devrim ve demokrasi mücadelesi doruğa ulaşır. Petersburg manifestosunu çar da imzalamak durumunda kalır. Sonrası, birinci dünya savaşı, demokrasi denemeleri ve devrim…
Çıkarılacak
ders: Devrim, aynı zamanda bir demokrasi
talebidir. Sadece komünistlerin sınıf iktidarı için geliştirdiği bir tasarım
değildir. Devrimci durum olmadan yani o bilinen “Yönetenler yönetemez,
yönetilenler yönetilemez.” durumuna gelmeden her türlü devrimci şiddet durumu
negatif sonuçlar doğurur. Narodniklerin ikide bir suikast eylemleri yapması
demokratik geçişi engellemede rol oynamıştır.
1931-1936, İspanya:
General Primo de Rivera, 1923’te darbe
yaparak başa geçti. 1930’a kadar çözüm bekleyen temel siyasi ve ekonomik
sorunların derinleşmesine sebep oldu. Aynı yıl istifa etmek zorunda kaldı. İspanya’da
serbest seçimler yapılır ve 1.cumhuriyet ilan edilir. Kral Alfonso, ülkeyi terk
etmek durumunda kaldı. Kralcılar için bu durum tam bir hayal kırıklığı oldu. 1931
yılındaki yerel seçimleri cumhuriyetçiler (sol cephe) ezici bir çoğunlukla
kazanır. Cumhuriyetçi sol iktidar, kilisenin din dışı otoritesini sarsacak bir
takım yasalar çıkarır. Toprak reformu yapılır, toprak sahipleri ile köylüler
arasında ciddi çatışmalar başlar. 1933 seçimlerini sağcı cephe kazanır. Daha önce
kazanılmış tüm hakları gasp eder sağcı hükümet. Katalonya özerklik ilan etti. Bu
özerklik aynı zamanda Asturias maden işçileri ayaklanmasına paralel
gerçekleşir. General Franco bu ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırır. Binlerce
kişi hayatını kaybeder. 1936 seçimlerini Halk Cephesi yine kazanır. Ve seçimlerde
solun iktidarı falanjistler, milliyetçiler ve darbeciler tarafından yıkılmak istenir. Nihayetinde faşist cephe kazanır. 1939 yılından sonra
iç savaş faşistlerin kesinkes galibiyetiyle sonuçlanır. Dünya hala İspanya’da 1978’e kadar mücadele eden silahlı sol grupların
şiddetini meşru sayar.
1954-1962, Cezayir:
Fransız hükümeti: Cezayir, Fransa’dır.
Cezayirliler ve Fransız aydınlarının bir kısmı: Hayır, Cezayir, Fransa değildir.
Zaten sömürge valisi atanmıştır. Tüm ulusal
ve siyasi haklar gasp edilmiştir. Ayrımcı, apartheid yasalar çıkarılmıştır. Cezayir,
Fransızlar için yönetilemeyecek bir duruma gelmiştir. Seçimler yasak, çok
partili hayat felç, ulusal meclis zaten yok. Cezayir’in bağımsızlığını hedefleyen
her türlü şiddet meşru sayılmıştır. Fazla söze gerek var mı?
1948- 1990, Güney Afrika, Apartheid
Yasalar:
1. Siyahların ve beyazların yaşadığı yerler
ayrıldı.
2. Siyahlar siyasi haklara sahip değildir,
göçmen statüsündedir.
3. Karma evlilikler yasaklanmıştır.
4. Siyah ve beyaz insanlar arasındaki cinsel
birleşme ceza gerektirir.
5. Siyahların eğitimden sonra alacağı
diplomalar beyazlarla denk sayılmayacaktır.
6. Postane, otobüsler, park alanları, tuvaletler gibi kamusal
alanlardaki tesis ve araçların siyah ve beyazlar olarak ayrılması zorunludur.
Liste
uzayıp gidiyor. Bu durumda Güney Afrika Komunist Partisi ve ANC’nin şiddetini
tartışmak yararsız. Özgürlüğü hedefleyen şiddet meşrudur. Zaten dünya da bu
gerçeği kabul etmişti. Liberaller, solcular, dindarlar vs. her kesim bu
şiddetin gerekli olduğuna inanıyordu.
Türkiye’de
tüm anayasalar Kürtler açısından apartheid özelliği de taşır. Kürtlerin ve
Kürdistan’ın siyasi statüsü, ulusal ve kültürel hakları Kürt şiddetini
tartışmasız kılıyor. Bu anayasalardan feragat edecek bir Türk hükümeti şiddeti
de sonlandırabilir. Ben barışa böyle bakıyorum.
Türkiye’de halı hazırda Kürtler dışındaki
kesimler sınıf siyaseti yapma imkanına sahip, sendikalaşma hakkına da, grev ve
diğer sosyal haklara da… Kürtler dışındaki kesimler sanırım daha fazla özgürlük
daha fazla demokrasi talep etmeliler. Bundan da şüpheliyim, sahiden Kemalist anayasaların
bunca pervasızlığından sonra hala Tam
Bağımsız Türkiye, vatanın kurutuluşu için mücadele gibi irrasyonel şiddet
gerekçelerini kim yutacak? Bunlar akıl işi mi? Marx, Lenin, Trocki okuyan
içselleştiren birileri bu taleplerle devrimci olabilir mi? Böyle bir
devrimcilik var mı? İş saatleri düşürülsün, grev hakları genişletilsin, siyasi
derneklere özgürlük, ücretler arttırılsın, savaşçı siyasete son, Kürtlere
özgürlük gibi talepler varken Tam bağımsız Türkiye talebiyle hangi şiddeti
haklı diye yutturacaksınız? Sözünü ettiğim talepler için bile siyaset kanalları
tıkalı değildir. Politik gösteriler, yürüyüşler, mitingler, örgütlenmeler yol
açar…
Türk anayasalarını ABD hükümeti mi yapıyor?
ABD, Türkiye’yi işgal mi etmiş? Hangi gerekçeler ABD diplomasi unsurlarına yönelik
silahlı şiddeti haklı kılıyor? Merak eden var mı? Emperyalizm diyorsan
örgütlen, siyasi partini kur, oy topla, seçimle gel ABD şirketlerini kov derler
sana… Arjantin, Venezuela vs’de seçimle iş başına gelen solcu hükümetler mavi
kanlı mı? Demek başarılıyormuş… Ha ufak
bir not: Faşizmi 2.dünya savaşında sadece komünistler yenmedi, emperyalistlerle
komünistler ortak yendiler, bir de Almanya’da Alman faşizmini ortak mahkeme
kurarak yargıladılar…
2 yorum:
Sınıf siyasetine karşı devlet şiddetini görmezden gelmiyor musunuz? Yasal olarak sınıf siyasetinin serbest olması devlet tarafından meşru görülmesini gerektirmiyor. Bunun nedeni bu ülkede liberalizmin siyasi akım olarak ortaya çıkmamış olması. Çünkü burjuvazi devlet ile hiçbir zaman mücadele etmedi. Tam tersine devlet kendi burjuvazisini kendi yarattı. Yani batının geçtiği aşamalardan geçmedi. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü vb liberal özgürlükleri savunmak sadece solculara kaldı.
Şunu da unutmamak lazım artık 19.yy liberalizminin dünyasında yaşamıyoruz. TMK diye bir yasa var. Sistem muhaliflerini terörist diye damgalayıp, içeri atabiliyor bu devlet. Devlet şiddeti mağdurlarını savunan avukatlar tutuklu, KESKliler tutuklu, polis 50 kişilik basın açıklamasına bile gaz bombalarıyla saldırabiliyor. Sınıf siyaseti yapan Rıdvan Turan içeriden çıkalı kaç ay oldu? Peki bir sınıf siyasetini savunan bir gazetede editör olan Necati Abay neden sürgünde? Bunlar şimdi aklıma gelen örnekler.
Tabi tek sorun bunlar değil, solun kendi içinde sorunları da var. Örneğin yoldaşını ABD elçiliğine bile isteye ölüme gönderip adına da "devrimci eylem" demek baştan aşağı yanlış. Ancak gerçekten toplumsal alanda sınıf siyaseti mümkün olsa eylemci böylesine şiddet dolu -hem kendisine hem de topluma karşı bir şiddet içeren- bir eyleme girişir miydi? Başta da söylediğim gibi esas neden olarak devletin ve aygıtlarının yıllardır uyguladığı şiddet dururken yazıda yapılan eleştiriler çok tali kalıyor maalesef.
Daha çok genel ilkeler ve anayasal bağlamda konuyu ortaya döktüm. Zaten yazının bir yerinde bu anayasadan Türk hükümetinin feragat etmesi gerektiğini belirttim. Bunu muhtemelen Kürtlerle yürütülen savaş çözecek. Hükümete şikayetleriniz iletilse onlar da hala silahlı mücadele var, diyeceklerdir. Konuyu bundan ziyade silahlı şiddeti tümden reddedip politik şiddeti esas almak olmalı derim. Ya da politik şiddet silahtan arındırmalı... Sert gösteriler politik şiddettir. Zaten hükümetler kendiliğinden hak vermez. Hükumetler siyasi tehdit gördükleri oranda ya sertleşitler ki sertleşenlerin sonu yıkımdır, ya da hakları tanırlar bu daha uzun süreli akılcı bir siyasettir. Benim aklımın almadığı ABD emperyalizminin Türkiye'deki durumu, tam bağımsız Türkiye'nin aşırı sağcı bir slogan oldu...
Yorum Gönder