Kürt devrimi, eskilerini
taklit ederek değil; gerçeğe, gerçek sosyo-politik koşullara sığınarak eski
devrimlerin hayaletini çağırma yerine genelde bölgesel insanlığın mevcut sorunlarını, özelde Kürdistan’da yaşanan dramatik sorunları çözmede
tamamlayıcı yol-yöntem ve yaklaşımlarla ruhunu bulmaya hizmet eden bir çizgiye
oturmak üzere.
Öcalan ve PKK de artık
günümüz devrimlerinin ruhunu geçmişin şiirsel anlatımından değil, gelecekten
alacağı gerçeğini bir anda tartışmaya başladılar. Bunun düşman cephesinin
bölgesel ittifaklarıyla, somutlaşan güç birliklerinin kuşatma, sınırlama, son
kertede Kürt devrimci cephesini geri dönülemez biçimde boğma girişimlerinin
önüne geçme pratikliğiyle de ilgisi vardır elbette. Kürt toplumu devrimin sarsıcı, ama yüzeysel
etkileri olan geleneksel radikalizmin sonuçlarını son 40 yıldır iliklerine
kadar yaşadı. Bu devrimin dönemsel sarsıntıları miadını tamamlamıştır. Kürtler bugün için başlangıç noktalarına
geri dönmüş bulunuyor. Bir farkla ki
eskisi gibi güçsüz, örgütsüz, siyasetsiz ve ordusuz değiller. Güney Kürdistan
de jure bir devletin, Batı Kürdistan de
facto bir otonominin eşiğinde, Kuzey Kürdistan siyaseten özerk bir güç
durumundadır. Gerçekte, Kürtler
kendilerine yeni bir politik devrimin başlangıç noktası yaratmak, yeni ciddi
bir ulusal, siyasal, sosyal ve ekonomik bir sıçrama yaratmanın lokal ve
evrensel koşullarını, ilişkilerini oluşturma eşiğinde bulunuyor. Önceki ulusal
kurtuluş devrimlerine karşı hiçbir komplekse girmeden kendi öz yönetimlerini
oluşturma hedefi asıl şimdi elzem bir görev olarak duruyor.
AKP ile (2002 seçimleri)
birlikte Türk sistemi, oligarşik yapıyla vedalaşmıştır. Bu durum defalarca çözümlenmiş,
değerlendirilmiştir. Türk egemenleri iç ve dış dinamikleri son derece
pragmatist yöntemlerle ve etkili kullanarak bölgesel güç olma yolunda
ilerliyor. Kemalist oligarşinin yüzyılda hayal ettiği gücü AKP ve onun sosyo
ekonomik bileşenleri 11 yıllık sürede yakaladılar. AKP, Türkler lehine bu
muazzam gücü yaratırken daha büyük bir sıçrama için mevcut anayasaya veda
etmek, silahlı Kürt hareketini tasfiye etmek gibi iki önemli hedefi henüz
gerçekleştiremedi. Aslında anayasal
devrim bir anlamda silahlı Kürt hareketinin tasfiyesi ile doğrudan bağlantılı. Ama AKP yönetiminin ya da hükümetinin
hesaba katmadığı asıl gerçeklik, Kürt silahlı hareketinin Kürt siyasi
hareketinden bağımsız düşünülemeyeceği oldu ki 2009 yılından beri geliştirdiği
askeri ve siyasi operasyonlara rağmen tasfiye hedefinin kıyısına bile varamadı.
Çok daha güçlü imkanlara ve donanıma sahip bir Kürt hareketi gerçeği ortaya
çıktı. ( Batı Kürdistan sanırım bu hesaplara hiç dahil edilmedi) Son
noktada AKP’li yeni Türk egemenlik sistemi Kürt hareketiyle uzlaşma dışında
diğer seçeneklerin herkese kaybettireceğinin de farkına vardı. Kemalist
oligarşik sisteme dönüş tehlikesi mevcut
anayasa varoldukça devam edecektir. Bu durumda AKP egemenliği Kürt hareketiyle
askeri düzeyde boğuştuğu müddetçe bir kaybeden olma durumuyla karşı karşıya. Kemalistler
açısından ise iki kaybeden olacaktır: AKP ve PKK…
Solun trajik durumu:
Tarihin bu şatafatlı
sahnesinde Türkiye sol hareketleri hala
geçmiş ölülerinin 3.sınıf teori pratiğine sarılmakta, bütün ölmüş devrimci
gelenekleri yeniden ruh çağırır gibi çağırmaktadırlar. Devrimci bunalım
çağlarında yücelmiş kişilikleri sloganlarla, ağıtlarla, ajitasyonlarla yeni bir
sosyalist-ulus devlet hedefi çerçevesinde canlandırma girişimindeler. Bu yeni
dünyada yaşadıkları ilk devrimsel deneyimler belki trajedi olarak sonuçlandı,
ama ikinci geleneksel radikalizmleri, devrimci ruh çağırma seansları artık
komedi olmaktan öteye gidememektedir. Artık birkaç kutuplu bir dünya, birkaç güç merkezli yeni bir Ortadoğu gerçeği varken içiçe geçmiş siyasi pozisyonlar
söz konusuyken ortaya çıkmış, çıkacak olan devasa devrimci dinamikleri sol, nostaljik
parti diktatörlüklerini taçlandıran klasik devrim özlemciliğiyle heba etmektedir.
Kürt siyasi hareketine birkaç eleştiri:
Öcalan ve PKK bilinçli
ya da bilinçsiz, Mela Mustafa Barzani’nin bölgesel ve küresel siyasi duruma
yönelik geliştirmiş olduğu uzun soluklu modern siyasi manevralarını birebir yaşamasına
rağmen Kürtlerin güç birliğine dair Güney Kürdistanlı günümüz siyasi güçlerini dışlayan
tutumları sanırım yeni dönemin en temel handikapı olacak Kürt siyasi hareketi
için. PKK’nin, KCK’nin, BDP’nin öteden beri Kürtlerin ulusal tarih belleklerini
oluştururken Barzani önderliğinde gelişen yüzyıllık Güney hareketine karşı bu
derece ideolojik ve politik kayıtsızlık kabul edilemez bir kaybettiren
olabilir.
PKK, Öcalan ve BDP’nin, Türkiye sol
hareketleriyle politik ilişkilerinde sürekli 1960 ve 70’lerin ulusalcı sol
teori ve pratiğe yönelik olumlayıcı tutumları ise daha geniş, daha reel bir
devrimci demokrasi cephesi için tıkaç işlevini görüyordur. PKK, Öcalan ve BDP’nin soldan alacağı öğreti varsa, geçmişi olumlayacak
bir teorik zenginlik varsa bu, 1970'lerde henüz 20’li yaşlardaki genç, biricik
Türk komünist İbrahim Kaypakkaya’nın Kemalizm, sol, milli baskı, demokratik
halk devrimi, Kürtler ve öz yönetim tezleri olabilir ki TR solundan hala
bunları aşan bir entelektüel yok.
Sonuç: Öcalan-devlet-PKK-BDP
arasında süregelen barış görüşmelerine dair yürütülen ilişkilerin, günlük
açıklamaların tamamı teknik konulardır. Aslolan
tarihin bu yeni sayfasına eğreti kılıklarla oturmamak, tarihin bu saygı değer
imkanlarını kısa çöplerin de hizmetine sunmaktır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder