Günlerdir orada, burada açlık grevleri üstüne söylenenleri
yazılanları okudukça eğitimli insan gerçeğinin bir kez daha temel bazı
sorunlarımızın çözümünde işe yaramadığını gördüm. Fransa’da, İspanya’da
yaramış. Bizde yaramamış. Sanırım tek bir Kürt ailesi ya da tek bir Kürt “tutsak” sıkıldığı için, devlete karşı
kof bir düşmanlık beslediği için ya da bedeniyle barışık olmadığı için açlık
grevine girmiyor. Uzun uzadıya bunun
gerekçelerini yazmayacağım. 1900’lü yılların başında “kadınlara oy hakkı” için
bir dizi eylem ve etkinlik yapan bazı İngiliz kadınlar hapishaneye
düştüklerinde açlık grevlerine başvurdular. Gerekçeleri de “politik tutuklu “
statüsü… Nihayet içeride ve dışarıda gelişen eylemlilik süreciyle (İrlanda direnişinin de etkisiyle) 1918
yılında hem oy hakkını aldılar hem de statü hakkını… Yine çarlık Rusya’sına karşı direnen Narodnikler
de hapislerde statü elde etmek için bu yöntemlere başvurdular. Başarılı olacakları
sırada zaten devrim oldu.
Politik gerekçelerle
hapse düşmüş “tutsakların” bir yığın
politik hakkı gasp edilmiştir. Gösteri yapamazlar, slogan atamazlar, yürüyüş
yapamazlar, bildiri dağıtamazlar, miting organize edemezler; bu hak gasplarının
yanı sıra Kürt tutsaklar için bonus ceza olarak anadilde savunma yapamazlar, diğer
arkadaşlarıyla ve politik liderleriyle iletişim kuramazlar yönü var bir de… Bu
tip politik hakları gasp edildiği için bedenini hükumete ve hak gaspçılarına
karşı gösteri, bildiri, slogan, yürüyüş, miting gibi kullanırlar. İşte buna
açlık grevi deniyor. Grevin siyasi özü tam da bu.