Sefaköy’den Avcılara doğru asfalt; sağını solunu çevreleyen gri binalarıyla, tek
tük sonbahara gebe, yeşili sarıya dönüşmek üzere yaprakların sardığı dallarıyla türünü bilmediğim ağaçların arasından göz alabildiğine uzanıyor.
Göğü, bir yerlerden sökün edip gelen grimsi bulutlar kaplamakta. Sessizce sokak aralarına yayılan rüzgar, metrobüs durağında bekleyen
kadınların saçlarını tel tel sayarcasına tek tek dokunup geçiyor, onları günün
ilk saatlerinde diri bir filiz gibi zinde tutmak istiyordu. Bu saatlerde her yeri okşayıp esen rüzgarın etkisiyle
olacak az ilerideki simitçinin tezgahından havaya karışan simit kokusu bir anda
parfüm kokularına bulaşarak içime bir ürperdiğim bir ışık gibi süzüyor adeta. Kötü havaların başlayacağının , dinmeden
yağmurların yağacağının, ardından yerlere bembeyaz bir atlas gibi serilecek
karın da habercisiydi bu manzara. Bu anda gözüm bir yerlere ilişiyordu.