15 Kasım 2012
14 Kasım 2012
İRA ile PKK arsında PKK aleyhine argüman geliştirmek: Sefaletin yepyeni Kürt aydınları
Devletin ve siyasi iktidarın “fason Kürtlükte” yeniden
kontejanlandırdığı “Kürt aydınları”
yetmeyince daha içeriden “yepyeni Kürt aydını, aktivist” falan bulmak gerekti. Bu aciliyete elinde tuzlukla koşan da var. İktidarın
Kürtlere karşı geliştirdiği politik, askeri, sosyal ve psikolojik konsept “kriz”
durumunu alınca iktidarın etrafında pozisyon almış, gazetelerin orasında
burasında kendisine köşe ya da sütun kapmış “küçük çaplı mermi insancıklar” her
gün yeni bir Kürt aydını keşif yolculuğuna çıkıyorlar. Eskiden bu işi “itirafçılarla”
görüyorlardı. Kürtler nezdinde bu konsept karşılık bulmayınca yeni-model bir
Kürt fotoğrafı çıkarmak bu iktidarın neredeyse boynunun borcu oldu. Bunlardan sonuncusu
da PKK davasında yıllarca hapis yatmış, içeride zaman zaman açlık grevi
direnişlerine katılmış bir arkadaş. Son olarak Star gazetesinden bir “küçük
çaplı mermi”ye röportaj da verdi. Sosyal medyada bu röportajı açlık grevi
eylemcilerinin iradesini kırmak, destek veren aileleri umutsuzlandırmak, BDP’yi
köşeye sıkıştırmak için oldukça kullanıldı, dar alanda kısa paslarla
sağcı-muhafazakar kesim bu röportajdan “BDP düşmanlığı” çıkarmak için bayağı
uğraştı. Röportajı veren arkadaşın daha
önce yine Türk sitelerine konu olmuş bir yazısı ilgimi çekti. İRA ile PKK
kıyası…
23 Ekim 2012
Dayanamadım Yazdım: İrade Kırıcılık
Günlerdir orada, burada açlık grevleri üstüne söylenenleri
yazılanları okudukça eğitimli insan gerçeğinin bir kez daha temel bazı
sorunlarımızın çözümünde işe yaramadığını gördüm. Fransa’da, İspanya’da
yaramış. Bizde yaramamış. Sanırım tek bir Kürt ailesi ya da tek bir Kürt “tutsak” sıkıldığı için, devlete karşı
kof bir düşmanlık beslediği için ya da bedeniyle barışık olmadığı için açlık
grevine girmiyor. Uzun uzadıya bunun
gerekçelerini yazmayacağım. 1900’lü yılların başında “kadınlara oy hakkı” için
bir dizi eylem ve etkinlik yapan bazı İngiliz kadınlar hapishaneye
düştüklerinde açlık grevlerine başvurdular. Gerekçeleri de “politik tutuklu “
statüsü… Nihayet içeride ve dışarıda gelişen eylemlilik süreciyle (İrlanda direnişinin de etkisiyle) 1918
yılında hem oy hakkını aldılar hem de statü hakkını… Yine çarlık Rusya’sına karşı direnen Narodnikler
de hapislerde statü elde etmek için bu yöntemlere başvurdular. Başarılı olacakları
sırada zaten devrim oldu.
Politik gerekçelerle
hapse düşmüş “tutsakların” bir yığın
politik hakkı gasp edilmiştir. Gösteri yapamazlar, slogan atamazlar, yürüyüş
yapamazlar, bildiri dağıtamazlar, miting organize edemezler; bu hak gasplarının
yanı sıra Kürt tutsaklar için bonus ceza olarak anadilde savunma yapamazlar, diğer
arkadaşlarıyla ve politik liderleriyle iletişim kuramazlar yönü var bir de… Bu
tip politik hakları gasp edildiği için bedenini hükumete ve hak gaspçılarına
karşı gösteri, bildiri, slogan, yürüyüş, miting gibi kullanırlar. İşte buna
açlık grevi deniyor. Grevin siyasi özü tam da bu.
18 Ekim 2012
Liberallere Tokat Gibi Sorular... Cevap Ver Hacım
“O yalnızca aklın emirlerine göre yaşayan hür
bir adamdır.” Ben de liberali böyle tanımlıyorum. Kıta Avrupa’sında düşünce,
ifade ve basın hürriyeti gibi birkaç aslî ilke hakkında, muhafazakâr ve
otoriteryen görüşlere karşı ortak tepki yaratma gibi saiklerle ortaya çıkmış ilk
dönem liberalizmi günümüze hem siyasi hem sosyal hem de zihinsel olarak önemli
bir miras bırakmıştır. Lakin insanoğlunun sorunları giderek karmaşıklaşıyor. Dünyada
“özgürlük ve eşitlik” merkezli
liberal yaklaşımlar hala mevcudiyetini korurken Türkiye’de-ki Türklere
özgü sol, Türklere özgü din, Türklere özgü aşk, Türklere özgü enternasyonalizm- in yanı sıra Türklere özgü liberalizm de gelişti. Türklere özgü olmayan-evrensel liberal ilkeler” de bu “Türkçü
tekeller” tarafından “anarşist-vatan haini” muamelesi görüyor. Tabi,
bu Türklere özgü liberalleri bir yana bırakıyorum, onlarla tartışmak sahiden
klavyeye zarar… Zaten statükoya, düzene, faşizmi çağrıştıran teorik ve pratik
bütüne yönelttiğimiz eleştirileri aynı zamanda “Türklere özgü liberalizme” yöneltmiş oluyoruz. Bir bok da size
özgü olmasın kardeşim! Üniversitede “Avrupa’ya medeniyeti Türkler götürdü.” diyen
tarihçi Doçent Pelin hocama, “Evet, bu
medeniyet eğer seksin en çekici pozisyonu 69’u kapsamıyorsa medeniyet değildir.”
demiştim. O da “Kapsıyordu.”cevabı
vermişti. O gün bugündür ben de Türklere özgü medeniyetin alasını keşfetmiş
bulunmaktayım.
11 Ekim 2012
Yıldıray Oğur'u ve Okurlarını Anlamak...
Sahiden TR basınındaki tartışma mantığını anlamakta
zorlanıyorum. Bu yazarlar, köşeciler, okurlarına salak muamelesi mi yapıyor,
yoksa okurlar mı “yazarlarına” “bayım
biz salağız” kredisi veriyorlar? Ortada yıllardır süregelen bir çatışma var. Çatışmayı
durdurmanın tek yolu şimdilik müzakere ve barış görünüyor. Ne devlet ne de PKK
kendiliğinden pes edecek gibi görünmüyor. Mevcut devlet aklı da günü kurtarma
kolaycılığıyla çatışmanın önüne geçemiyor. Ahmet Altan buradan yola çıkarak
demokratikleşme ve Kürt sorunu arasında bir bağ kurarak siyasi iktidar aklının
yetersizliğini eleştiri konusu yaptı. Hükümetin bu aklını destekleyen
yazar-aydın-entelektüel desteğini de teşhir etti.
Etiketler:
apartheid,
pkk,
powell,
troll,
yıldıray oğur
9 Ekim 2012
Sorular… Sorular… Sorular; Olaylar… Olaylar: Chavez ve Venezuela
Chavez bir diktatör
müdür? (Liberal kafa karışıklığı sorusu)
Chavez’in diktatör olduğunu gösteren herhangi bir somut
bulgu yok. 1999 yılından beri seçimler sonucu 23 değişik sol partinin desteğini
alan 5.Cumhuriyet Hareketi’nin lideri olarak iktidardadır. 1980’li yıllarda
ordu içerisinde örgütlenerek cuntacı faaliyetlerle halk desteği alıp devrim
yapma hedefi olan (Bolivarcı
Devrimci Hareket-200 (MBR-200) adlı gizli sol bir örgütün kurucusudur. Amaçları doğrultusunda
oldukça gizli çalışmalar yapmıştır. 1992 yılında “Ordu-millet el ele milli demokratik devrime” diyerek dünyanın en
uyduruk devrimci-komplo stratejisini hayata geçirmiştir. Sosyalizmi ya da
demokrasiyi cuntayla gerçekleştireceğini sanan teorik olarak ancak haydutlukla
açıklanabilecek bir darbe girişiminde bulunmuştur. Bu girişimde başarısız olmuştur. Yarbay
rütbesiyle giriştiği bu cunta faaliyetlerinden ötürü Venezuela hükümeti onu
yargılayıp hapse attı. 1994 yılında ülkede iç barışı sağlamak amacıyla
çıkarılan aftan yararlanarak serbest kaldı. Bu deneyimden sonra demokrasiye
inandığını, demokratik yollarla iktidara gelme dışındaki tüm yöntemlerin gayrı
meşru olduğunu kabul etti. Buna birçok sol çevreyi inandırdı. Nihayet Venezuela
Birleşik Sosyalist Partisiyle 1998 seçimlerine katıldı. 100’de 56 gibi bir oyla
iktidar oldu. 2007’de anayasanın 60 maddesini değiştirerek sosyalist inşayı
yapmak arzusunda olduğunu belirttiğinde muhalefetin sert tepkisiyle karşılaştı.
Değişiklikleri referanduma götürdü. Referandumda
yüzde 51’e karşı yüzde 49 ile kaybetti.
7 Ekim 2012
Tartışmalarda Safsata Üzerine
Bugün değerli dostum Yunus Emre Kocabaşoğlu'nun twitterde yazdıklarını kopya edeceğim. Twitterde bilgilerin kaybolması, bir daha okunmaması riski olduğu için blogda kalıcı olmasını amaçlıyorum. Birçoğumuzun sorunlarından biri bu tartışma(sızlık) https://twitter.com/Kocabasoglu adresi de bu. İlk saldırıyı ben, yani en günahsız olanımız yapacak: "Hocam, sen git şarapçılık yap ne işin var siyasi analizlerle falan..."
Bugün Yıldıray Oğur'un yazısını okurken, tartışmalarda mantığı ne kadar kenara ittiğimizi ve Argumentum ad Hominem'e bayıldığımızı düşündüm. Mantık; bir argümanı veya tezi, mevcut olgu ve verilere dayanarak yorumlama ve anlamlı çıkarımlarda bulunma yöntemidir. Bu niteliğiyle mantık, antik Ellen uygarlığından bu yana akılcı tartışmanın temel yöntemini oluşturur. Mantığın can düşmanı "safsata"dır. Logical fallacy veya "safsata", argüman geliştirirken bilinçli veya bilinçsizce yapılan, hatalı argümanlara veya çıkarımlara verilen addır.
Bugün Yıldıray Oğur'un yazısını okurken, tartışmalarda mantığı ne kadar kenara ittiğimizi ve Argumentum ad Hominem'e bayıldığımızı düşündüm. Mantık; bir argümanı veya tezi, mevcut olgu ve verilere dayanarak yorumlama ve anlamlı çıkarımlarda bulunma yöntemidir. Bu niteliğiyle mantık, antik Ellen uygarlığından bu yana akılcı tartışmanın temel yöntemini oluşturur. Mantığın can düşmanı "safsata"dır. Logical fallacy veya "safsata", argüman geliştirirken bilinçli veya bilinçsizce yapılan, hatalı argümanlara veya çıkarımlara verilen addır.
4 Ekim 2012
Derdimi Anlatıyorum; Barışmak, Müzakere ve Şiddet
Barış süreçlerinin yöntemleri;
Yeniden Uyum Programı:
En kolaycı yoldur. Çatışmanın bir tarafına diz çöktürerek
yapılanıdır. Silahlı grup üyelerine ekonomik yarar, profesyonel destek, eğitim
ve sosyal hayatla bütünleştirme olanakları sağlamayı vaat eder. Bunun en önemli
şartı silahlı grubu tümüyle silahsızlandırmadır. Bunun için de özel yasalar
çıkartılır, sosyal uzlaşma programları devreye girer. Angola’da denendi. Bunun
bir yararı var; güçlü olan hükümetler “öneriyor” gibi yaparlar.
Etiketler:
ANC,
Barış,
El Salvador,
müzakere,
pkk,
suriye ÖSO
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
self determinasyon,öz yönetim
20. Yüzyılda uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelen selfdeterminasyon, dünya toplumunda yeni bir yapılanma ve tanımlama süreci başlatmıştır. Kavram, günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişi ve bundan sonra geçirmesi muhtemel değişikliklere ilişkin olarak sıkça söz konusu olmaktadır. Önceleri siyasi bir ilke olduğu düşünülen
self-determinasyon kavramı hem BM 1966 İkiz Sözleşmeleri, hem BM Genel Kurul Kararları
hem de uluslararası hukukun diğer aktörlerinin kararlarıyla hukuki bir hak haline dönüşmüştür. İlk
ifade edilmeye başlandığı dönemlerde sadece sömürge yönetimi altındaki halklara tanınması öngörülürken Yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliğindeki federe cumhuriyetlerin de selfdeterminasyon hakkından yararlanarak ayrıldıkları görülmüştür
öz yönetimin gerekçesi
Self-determinasyon fikrinin gelişmesine 20. yüzyılda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin kurucusu olan Vlademir I. Lenin, diğer taraftan Birleşik Devletlerin
Birinci Dünya Savaşı sırasında başkanı olan Woodrow Wilson katkıda bulunmuştur. Lenin eserlerinde “ulusların Self-determinasyon hakkı” kavramınıortaya koymuş, bir ülkenin veya yerin ilhakının “bir ulusun Self-determinasyon hakkının ihlali” olacağını belirtmiştir. Bunun yanında Lenin, self determinasyonun ayrılmayı da kapsamakta olduğunu belirtmiştir. Hatta ilkenin
uygulanma yöntemlerinden birincisi bu yoldu.Wilson ise arasında “Selfdeterminasyon” kelimesi tam olarak geçmese de altı tanesi Self-determinasyon ile ilgili 14 ilke ilan etmiştir. Konuşmalarında savaştan yenik çıkan milletlerin, küçük milletlerin ve sömürge altındaki halkların da kaderini tayin hakkı olduğunu ifade ederek, bundan böyle uluslararası sistemin güç dengesine değil,
etnik kaderini tayin ilkesine dayandırılması gerektiğini vurgulamıştır.
Reel Politik
Osmanlı Leaks
Pages
öz yönetimin tarihi
Kavramın ilk kullanımı 1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine karşı zulüm yaptıkları
gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle olmuşsa da 18. yüzyılın ikinci yarısına yani 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 tarihli Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesine kadar bir gelişme gösterememiştir. 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan halkı dış bir yönetim, yani İngiltere tarafından idare edilmeye razı olmayacağını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulusal self-determinasyon talebiyle ortaya çıkan ilk sömürge halkı olmuşlardır.